Konya Mimarlık’ta 5 yıl beraber okuduk. Betonarme dersi
ikimizin de baş belasıydı. O Konya’nın yerlisiydi, evlerinde ailesiyle
kalıyordu.
"Sen gurbete çıkmamışsın azizim" diye
takılırdım O’na...
Sınıfımızdaki “Argun Kocadağıstan, Osman Özyurt, Suat Zobu, Nezih Fıçıcılar, Osman Bayat” beşlisinden biriydi. Her zaman birlikte
olduğumuz için böyle söylerlerdi.
O hariç diğer dördümüzün kaldığı öğrenci evimize sürekli
gelir gider, bazen bizim evde yatardı.
Gözündeki gözlük sanki onunla bütünleşmişti, O’nun
değişmez aksesuarıydı.
O’nu ne zaman görseniz elinde bir fotoğraf makinesi,
“Azizim bir resminizi çekeyim” der, uygun bir pozunuzu yakalar ve resminizi
çekerdi. Sonra çektiği resimleri çoğalttırır herkese ücreti mukabilinde birer
tane verirdi. O pozlarda kesinlikle yalnız değilsinizdir. Çektiği pozlarda ne
kadar çok kişi olursa O’nun için o kadar iyiydi. Şu an O’nun sayesinde okulla
ilgili pek çok resmimiz var.
Öyle aktifti ki; hocalarımızla konuşur, 19 Mayıs, 23
Nisan gibi resmi bayramları, özel günleri hiç kaçırmaz, mutlaka bir yerlere
hocalarla birlikte gezi düzenlerlerdi. Bu tür aktivitelerde gizli organizatörün
Osman olduğunu hepimiz bilirdik. Her gezide, birden fazla olan otobüslere
biner, Ihlara Vadisi, Silifke’deki Cennet-Cehennem Mağaraları, Akşehir’de
Nasrettin Hoca Türbesi, Ilgın, Beyşehir gibi yerlerde kendimizi bulurduk.
Gidenler kalabalık olur, Osman’ın elinde makine habire
resim çeker o anlarımızı ölümsüzleştirirdi.
Gezi otobüsünün içindeki şamata, curcuna bambaşkaydı. Ön
koltuklardan birinde oturan Osman bazen bir rehber gibi davranır, tane tane
anlaşılır bir dille açıklamalar yapar, çoğu zaman ilk kıtasını söyleyerek
neşeli bir türkü başlatır, koro halinde hepimiz söylerdik. Orta koridorda bir
kaç kişi oynardı. “Bastım da kırıldı iğdenin dalı” her gezide en az 5-6 defa
söylenen bir türküydü.
Okul Yıllığı’mızı da O hazırladı.
Sonra 1985 Yılında Okulu bitirerek her birimiz
Türkiye’nin dört bir yanına dağıldık.
Sınıfımızdan Osman Özyurt ile Rahmi Erdem okulda öğretim
görevlisi olarak kaldılar.
1990 Yılında, gene Osman’ın organizasyonunda, Konya
Akyokuş’ta ailecek katıldığımız yemekli bir toplantıda, sınıf olarak bir araya
geldik. Yedik, içtik, eğlendik. Her 10 yılda bir toplanma kararı alındı.
Ama bir daha toplanamadık. Osman dâhil çoklarıyla da bir
daha görüşemedik.
2009 Yılı Eylül Ayında Rahmi Erdem ve Argun Kocadağıstan
beni aradı. Çekinerek, sakin olmamı söyledikten sonra “Osman Özyurt’u
kaybettik” dediler. Beynimden vurulmuşa döndüm. “İkindi namazından sonra
Nalçacı’da Musalla Mezarlığı’na defnedeceğiz” dediler. İkindi ezanı okunurken
oradaydım.
Ölüm nedeni (Hastalığın ismini bilmiyorum ama) beyine
virüs bulaşmasıymış. Grip başlangıcı zannetmiş, sonra hastane ve 1 hafta.
Boğazımda gene o düğüm var...
Ahh Osman’ım, Can Osman’ım, mekânın cennet olsun
kardeşim.
O tane tane konuşman gözümün önünde “A-Zİ-ZİM”…
NUR İÇİNDE YAT…
2011 Yılında öbür Osman’ı, Osman BAYAT’ı da kaybettik
maalesef. O’nun da mekânı cennet olsun.
Suat ZOBU
0 yorum: "Mimar Osman Özyurt (1961-2009)"